13 Kasım 2006 Pazartesi

Sabah Programları vs. Porno

kadınlarda sabah programlarının anlamı ne ise erkeklerde de porno’nun anlamı odur. gerçi ben henüz sabah programı izlerken cinsi dürtüleri coşan hanımlar görmesem de böyle bir iddia içerisindeyim.
sabah programları kimi özel hayatları yansıtma amacında olan yayınlarken artık dejenere olmuş yaşamları sergilemiyor mu? hem de direk canlı olarak.

bir yanda efsane olma yolunda emin adımlarla ilerleyen ahu-meriç ikilisi, öteki yanda tekrar zortlayan tülin-caner sevdası, diğer bir yanda da küllerinden yeniden doğan semra hanım ve ozan-yeşim ikilisi. (bakın dikkat ettiyseniz hep ikililer var.)

ikisinde de bir tezgah vardır, ikisi de kandırır insanları, ama ikisi de gerçekçidir.. kadınlar, erkekleri porno izliyor diye yerin dibine sokarken, erkekler de kadınlara “bu salak şeyleri nasıl izliyorsunuz?” der. kadınlar için sabah programları can sıkıntısına iyi gelen bir ilaç iken, pornolar da erkeklerin abazalıkları için iyi bir ilaçtır. ve ikisinde de büyük paralar dönmektedir.

23 Ocak 2006 Pazartesi

Turgut Özal'ın öldüğü gün

Hiç unutmam o gün teyzemin kayınvalidesine gezmeye gidiyorduk annemle. 9 yaşımdaydım ben o zaman, tabi annem nereye ben oraya o yaşlarda. Misafirliğe gittiğimiz binanın alt katında bir mağazanın vitrininde oyuncak bir robot görmüştüm. Tutturdum anneme bana bunu al diye, annem de, "tamam evladım dönüşte uğrar alırız" dedi. Halbuki ben küçük yaşıma rağmen cin gibiydim. Anlamıştım hemen geçiştirmek için öyle dediğini.

Biz asansöre bindiğimizde benim suratım asık, gözlerim dolu doluydu. Asansör durup da biz dışarı çıktığımızda apartmanın otomatı kapanmış ortalığı bir anda karanlık bürümüştü. İşte o an anlamıştım uğursuz bir güne uyandığımızı. Annem eliyle duvarları yoklaya yoklaya bulduğu düğmeye yavaşca dokunup, ortalığın tekrar aydınlanmasını sağladığında ise ne benim suratımın asıklığı gitmişti ne de gözlerimdeki yaş..

Annem kapıyı çalmış, kapının açılmasını bekliyorduk. Nesibe teyze ve teyzem olanca sıcaklığıyla bizi karşılamış, içeri buyur etmişlerdi. Bir sevgi yumağı olmuştuk, biraz olsun yüzüm gülmüştü o an. İçeriden gelen televizyon sesinin yanında, burnuma gelen nefis kokulardan da, çok güzel şeyler hazırladıklarını anlamıştım. E dedimya cin gibiydim o zaman.

Misafir odasında çift kişilik koltuğun tam ortasına oturmuştum. Teyzem elinde, yaptıkları kek ve bir bardak kola ile odaya gelmiş ve elindekileri bana vermişti. Benim minicik ellerim koca bardağı kavrayamamıştı oysa ki. Kola bardağını üzerime dökmüştüm. Ağlamaya başlamıştım. Ağlıyordum hıçkıra hıçkıra, tutamıyordum kendimi. Teyzem mutfaktan getirdiği bez ile üzerimi siliyordu. Annem teyzeme "duydun mu televizyonu turgut özal ölmüş" demiş, herkes pür dikkat televizyona bakıyordu, ben ise ağlıyordum...


Yazarın notu: ancak bu kadar dramatize edebilmişim.