7 Ağustos 2008 Perşembe

devlet ütopyası

Evet sevgili kitle. Bu seferki yazımı gelen istek üzerine bilinç akış tekniğini kullanarak klavyeye alıcağım. Gerçi kaleme almak daha kolay oluyor üretmek açısından, ama daha sonra vörde çekerken sıkılıyorum. Her sıkıldığım da da sigara yakıyorum. Oysa ne kadar zararlı, hiç beni düşünen yok. Her sigara yaktığımda da, ‘bir nevi ekran koruyucusu devreye girdiğinde’ zihnim anlamsız şekilde sorular üretmeye başlıyor. Ve ben anlamsız şekilde sorular üretirken kendimi hep Platon olarak hayal ederim.” ...Atletik bir vücut ve tabi ki bir filozofun olmazsa olmazı sakallarıyla işte Platon aynanın karşısında duruyor...” (yan not: Platon zeki, çevik ve ahlaklı bir spor adamıdır bir yandan) beden terbiyesi konusunda yardırmış bir kimse olsa da Platon’u Eflatun yapan bugünlere bıraktığı fikirleridir. Kendisi yüzyıllar öncesinde, bir mağara köşesinde (Platon mağrada yaşamadı ki, onlar stoacılar) kendi idealar dünyasında mutlu ve mesut yaşarken bu gün benim gibi bir denyo onun ismini ağzına alabiliyorsa; bu onun kendini gelecek nesillere aktarmasıyla olmuştur. Büyük adamdır, kalıcı olmuştur.

Yıllardır sorarlar “büyüyünce ne olucaksın?” diye. İşte cevabını buldum. Kalıcı olacağım. Un kurabiyesinin damakta bıraktığı hoş, ama kısa süreli bir tat gibi olmaktansa, keçi boynuzunun diş etlerinden gırtlak sokumuna dek bıraktığı günlerce geçmeyen iğrenç tat gibi uzun süreli, belki irrite eder cinsten. Ama ne önemi var, sonuçta kalıcı olmak gibisi yok.

Bilenler bilir Platon’un devlet ütopyasını. (Bilmeyenlere gugıl ödevi veriyorum. ) Kalıcı olabilmek adına günlerdir “n’apsam, n’etsem” diye düşünen benin çıkış noktası oluyor kendisi. Yılların verdiği entelektüel birikim ve bol zaman muhteviyatı dolayısıyla kendi devlet ütopyamdan bahsedeceğim sizlere.

Toprağı bol olsun John Lock’u çok severim. Hayır, hayır! Dizideki değil. Onu da severim ama benim bahsettiğim gerçek Lock’tur. Toplumsal sözleşmeci bu düşünürümüz özgürlük konusunda sevgili Janjak Russo’yla birleşip bende ayrıldığı nokta kısmen şöyledir;

İnsanlar en yüce varlıklardır. Dolayısıyla insanlar son derece özgür varlıklar olarak dünyaya gelir. Geniş özgürlüklerle donatılmış bünyeler, sadece başkasının özgürlüğüne müdahale etme özgürlüğünü devlet denen mutlak bir otoriteye devreder. Bu da toplumsal sözleşmenin doğasında vardır. Oysa ki benim devlet ütopyamda herkes sınırsız özgürlükte olacak. Kısasa kısas modeli benimsenecek. Keyfiyet faktörünü de mümkün olabildiğince önüne geçebilmek için toplumsal birlik sağlanacaktır. [madde 1]

Malumunuz bilim ve teknoloji çağında yaşıyoruz. Peki hiç 100, 300, 500, 1000 yıl sonrasını düşündünüz mü? Ben düşündüm. Çok düşündüm hem de. Ve sonuçta şu yargıya vardım:

“S*kimiz taşşağımıza denk olucak! Ekmek makinadan, su denizden yaşayıp gidicez..”

Dostum Platonculuk demişsin ama burda Nostradamusculuk var diyen mi oldu? Evet bir nebze de olsa doğru. Şu Nostradamus lavuğunun yaptığından farklı bir şey yapmıyorum şu an. E adam o kadar üstü kapalı şey söylemiş ki, illa ki bir sonuç çıkartılıyor. Sonra adamın adı çıkıyo geleceği biliyor diye. E o zaman çok şey mi söylemek gerekiyor, nasıl olsa içinden tutan olur diye? Kat'iyyen! Aksine mantıklı olmak gerekiyor. E ben niye Nostradamus ayısının yaptığını yapıyorum? Çünki efendim, bir devlet ütopyası kurabilmek için evvela gelecek hakkında öngörüde bulunmak gerekiyor. Öyle Nostaradamus iblisinin yaptığı gibi de şiirler yazarak olmaz o iş.. Ha illa ki kafiyeli sözlere inanırım arkadaş ben diyen olursa da kendisine şu haiku’yu armağan ediyorum;

Gelecek dediğin
Kafiye ile mi olur
Önde gideni ebleğin

Şöyle olucak:
Madem teknoloji devrinde yaşıyoruz. Üreten de robot dediğin sıvı metal olsun. Biz de keyfimize bakalım. Zaten su yok ortalıkta. Üstelik nefes dahi alamıyoruz. Bizler de olabildiğince yükseklere kuralım şehirlerimizi. Ama kalabalıktan bir fayda görmedim bu güne kadar. Nerde çokluk orda bokluk diyen atam, gelecek nesillerin de atası olacağı için sözünden çıkmamak gerek. Bu sebeple devlet dediğin yerin rakımı en az 4500 metre nüfusu 5040 kişi olmalıdır.[madde 2] Hem kısas da kolay olur.


Oldum olası sevmedim suyu. Eskiden ne güzel Bizimkiler’i izler, sonrasında da paşa paşa kesemi olurdum.(kesemi ne ola ki?) Oysa artık öyle mi? Haftada en az 3 defa duş almak gerekiyor. Çünkü malumunuz küresel ısındık. Terliyoruz. En çekilmezi de saçların yağlanması. Vücuda su değmeden geçen 3’üncü günün ardından başlayan yağlanma, 4üncü ve 5inci günde kafa derisinde başlayan ilginç pütürlerle devam ediyor. Ayrıca sürekli yıkanılmaz da. Nedeni belli. Su bitiyor. İdareli kullanmak lazım. Tasarrufu sağlamak için de herkesin saçları kazınmış olmalıdır.[madde 3]

Dört bir yanı özgürlüklerle çevrilmiş bir komün yönetiminde olması en saçma olan şey tabi ki siyasetin olmasıdır. her türlü siyasi ideolojilerden ve siyasetçilerden uzak durumdaki devletimizde[madde 4] en affedilmez şey siyaset yapmaktır. her şeyin özgür olduğu ortamda siyaset yapmak nasıl yasak olur? olmaz. Yasak demedim. Ama gerek yok. Elbette iktidar hırsına bulanmış gerizekalılar çıkacaktır. Ama halk onlara cevap vermesini bilmelidir. kestane kebap, sandıkta cevap şekli günümüze aittir. Yeleceğe mal edilemez, edilmemelidir.

Bu kadar yeter şimdilik. aklıma geldikçe eklerim..