17 Şubat 2016 Çarşamba

uraz'a kardeş :)

bu arada sabah mert'le konuştuk. ikinci çocuğum olacakmış dedi; ohaaa, süpeer tepkisi verdim. altıncı demedim, ikinci dedim diye hevesimi kursağımda bıraktı yavşak. bende istiyorum lan galiba. planla falan olmayacak bu iş :)

kalsifer

ne oldu biliyo musun? kızım, ki 1 ay sonra 4 yaşına giricek, bir hafta önce izlediğimiz saçma bir filmi hatırladı.

internette bir resim gördüm, alev resminin üzerine kaş göz çizmişler, bir hafta önce izlediğimiz o japon anime geldi aklıma. manolya'ya sordum; o filmde konuşan ateşin ismi neydi diye; o da hiç hatırlmadı.  
1-2 dakika sonra bizimki annesinin kulağına eğilim kalsimar- kalsimer mi ne dedi. bana da demeye çekiniyor :)

sonuç olarak en doğru şekilde o hatırladı.

kalsifer:)

9 Mayıs 2015 Cumartesi

Çıplaklık

giyinen tek canlı türü, insanoğlu.

çıplaklık üzerine düşünmeye başladığımda farkettim ki; bizi hayvanlardan ayıran şey. düşünebilmemiz değil, utanma duygumuzdur. çünkü çıplaklık = utanmak

ya ilk günah olmasaydı? ademle havva çıplaklığından utanmayacaktı değil mi? hikayeye göre öyle çünkü.. neyse bu başka bir konu.

ama çevreye göre de şekillendiği oluyor gerçek çıplaklığın. kimisi için yüzünün görünmesi bile yeterken çıplak hissetmek için, kimisi için de doğum anındaki gibi olmak yeterli.

oysa  çıplaklık doğallıktır, sadeliktir. dünyadaki ilk halimiz en masum halimizdir. fikirlerimizi çevre şekillendirir. ve çıplak kalmaktan utanırız.  sevişirken utanmayız ama.. ne de olsa sevişirken insan olduğumuzu unuturuz hepimiz. hayvan güdüleri baskın gelir o vücut kimyasında. oysa her şeyiyle güvendiğimiz o kişinin yanında çırılçıplak kalmanın bir önemi yoktur. güveniriz. karşılıklı güveniriz.

açık olmaktır çıplaklık. saklanmamak, pişman olmaktan korkmamaktır.  çünkü pişman olunca çok utanır insan.

jacques derrida tarafından, insan-hayvan ayrımını temellendirmek için yegâne örnek olabileceği söylenen insanlık hâli. derrida, her kendini bilen entelektüel gibi, elbette kedi beslemektedir. kedi karşısında, kedinin ona doğrudan baktığında hissettiklerini anlatır. banyoya girerken, soyunduğu sırada, kedisi bazen karşısına geçip dik dik ona bakar. o sırada, çok ufak da olsa bir utanç duygusu yaşadığını söyler. insan-hayvan ayrımını zekâ ve kültür olarak ortaya koyarsak, temellendirmenin zor olduğunu ifade eder.

hayvanlarda çıplaklık hâli diye bir şey yoktur. onlar çıplak olamazlar, çünkü zaten çıplaktırlar. o hallerinden de hiçbir zaman utanmazlar. tuvalet ihtiyaçlarını da herhangi bir bakış (gaze) altında giderebilirler. insanların, çıplaklık vaziyetindeki o utanma, örtünme güdüsü, hayvanlardan ayrıldığı noktadır. (11.11.2005 03:32-wednesday)

12 Kasım 2014 Çarşamba

Fıkrasına Gülünmeyen Adam

Eki sözlükte dünyanın en hüzünlü hikayelerinden birisine rastladım.

Fıkrasına Gülünmeyen Adam

Bir başkası adına üzülmenin eşsiz örneği.. Bu kişilere zaten üzülürdüm. Ama,

Esprisine gülünmeyen adamı canlandırın bir gözünüzde; ne kadar neşeli, ne kadar heyecanlı. çocuk gibi işte. Anlatmak istiyor biran önce. Kendince çok güzel, paylaşıp daha güzel olsun istiyor aklındaki. Anlatıyor da.. Ama sadece kendi gülüyor. Bir süre daha gülüyor tek başına. Bakıyor ki eşlik eden yok, tek kalmış. Kesiliyor gülmesi. O suratın düştüğü an var ya; işte "hüzün ne demek?" diye sorsalar, ilk vereceğim örnektir, o suratın düşüş anı..

Anlaşılamamak desen değil,  Akabinde gelen "Mal mıyım?" düşüncesi değil..  Utanç..

Herkesin başına gelir, benim de gelmiştir elbet..

O adamdan fıkra beklenmemeli o dakikadan sonra.

Nerden geldim bu konuya, şuradan;
sadece hasan mezarcı değildir bu adam. pek çok örneği vardır, ki biri de benim.
8 yaşındayım, ikinci sınıfa gidiyorum. okula bir tiyatro geldi, gittik. oyundan önce bir ilizyonist gösteri yapacak dediler. çıktı adam sahneye, gayet bildiğimiz bir şekilde bastonu mendile çevirdi, şapkadan tavşan çıkardı, ateşe kapak kapattı anam bir açtı ki konfetiler çıkıyor falan filan... biz de izleyip "aaaa... vaaayy... hiii..." falan tadında şoktan şoka gark oluyoruz mal gibi. çocukluk işte. henüz "kesin ip var" gerçeğine hakim değiliz.
derken... adam şovunu bitirdi ve "fıkra anlatmak isteyen var mı?" diye sordu. ki bu normal bir şey. asıl anormal olan benim parmak kaldırmam. bir kekeme olarak -ki o zamanlar bayaa ağır kekemeydim- bir cümle kurmam için ortalama bir seminer süresi harcıyorken, fıkra anlatmak benim neyimeydi?
ilizyonist tehlikeden bihaber beni çağırdı. çıktım sahneye, başlatım anlatmaya. uzun süre başladım ama... normalde insanlar başlar ve devam eder. benim başlangıcım bile uzan amk. adam da anladı durumu ama kıyamadığı için ses çıkarmadı, sabırla bekledi. neyse, 4-5 cümlelik bir temel fıkrası anlatmam tahminen 7-8 dakika sürdü. fıkra bitti ve hiç kimse gülmedi. çünkü ben bitirdiğimde onlar başını çoktan unutmuştu.
sağolsun ilizyonist amca yalandan kahkaha atıp alkışlattı beni de büyük bir bok yemişim gibi gururla indim sahneden. sonra okulda fıkra anlatmayı yasakladılar zaten

 

26 Haziran 2014 Perşembe

Pi ve Karma

Hayatını mantık çerçevesinde şekillendirmeye gayret eden birisi olarak Allah gibi bir olgunun varlığını gayet mantıklı buluyorum.

Pi sayısı olmadan  dairenin çevresini anlamlandırmak güçken, bunca güzelliğin rastlantısal formülündeki oluşan boşluğu dolduracak tek mantıklı şey; tanrı olgusudur sanırım.

Tanrı varlığını kabul etmişken,onun kelam etme ihtiyacını da göz ardı edemem. Dolayısıyla elçilerine de inanıyorum.

Ama çoğu zaman yerel kalıyor gibi hissetsem de, dinlerin güzel ahlakı tahsis gibi bir ulvi görevi olduğunu düşünüyorum. Fakat din temelli bir ahlak anlayışına karşıyım.

Karma bu noktada imdadıma yetişiyor aslında.

İyi insan olmayı, yardıma ihtiyacı olana yardımcı olmayı ya da bana zararı olacak şeylerden mümkün olduğunca uzak durmayı din temelli kaygılarla değil, olumlu yansıması umuduyla gerçekleştiriyorum.

Hayat terazisi doğru mu ölçüyor aslında pek de takılmıyorum, verdiğimi her zaman almak gibi bir derdim yok. Sadece umuyorum. Ve pek düşünmeden inanıyorum

14 Haziran 2014 Cumartesi

sinestezi

Sinestezi diye bir insan ozelligi var. Hastalik demeye dilim varmadi. Cunku diretileni kabul etmeyip, hissetigine inanmak bir hastalik olmamali. Neyse ozetle; algilarin birbirine karismasi durumu. En cok gozlemlenen turu de harflerin renk olarak algilanmasi. Soyle simule edilebilir sanirim; karanlik hissi veren sarkilar, ya da orgazmik yiyecekler:)  bu ilginc ozelligi ilk LSD nedir diye okurken ogrenmistim.

Neyse, sonuc olarak dunyayi bizden farkli hisseden insanlar var hayatta..

Durup dururken aklima gelmedi tabi. En ebleh muhabbetlerdendir, ben de yapma densizligine dustum; mevlana escinsel miydi acaba diye dusundum bir ara.  Ama aslinda tek derdi askmis mubaregin. Ve bence senin benim hissettiklerimizden daha farkli bir algida.

Nedir diye buraya bakin bence: http://www.denizce.com/sinestezi.asp

31 Mayıs 2014 Cumartesi

Akıllı Telefon

Akıllı telefon aşşağı, akıllı telefon yukarı ortalık yıkılıyor.  bu yıllarda akıllı telefonu olmayanı hor görüyolar :) ve benim bir akıllı telefonum yok. Çünkü gerçekten ihtiyaç yok..

Akıllı telefon almama gerekçelerim;

-Çok pahalı.
 Bunu dediğim zaman "e ucuzu da var" diyorlar ki en ucuzu 700-800 tl civarında(asgari ücret kadar) en pahalısı da 2000 tl, Az mı? Hem taksit yapınca da benden çıkıyo..

-Hep yeni modeli çıkıyor.
Moore kanununu aklıma getirdi. Her sene nasıl olsa; bir önceki eski teknoloji olacak, 2 sene sonrasında da kullanırken çıldırtacak, güncelleme kabul etmeyecek bir oyuncak olacak elindeki kazulet.

-Kazulet
Hepsi na bu kadar. kocaman. çanta taşımıyorsan sıkıntılı bir durum onu taşımak. göt cebini ona rezerve edeceksin artık.

-Bağlı kalma
işte internet var kısmen de olsa, e evde de var. yolda da olmayı versin be abicim. vassaptan değil de arayarak ulaşsın ulaşacak olan..

-Pil süresi
o akıllı telefonun içine her şeyi koydular da, daha pil teknolojisinde bi gelişme yok. En iyisi iki gün gidiyomuş, onda da pek kurcalamicakmışsın aleti. E ben öyle mi yapıyorum? haftada bir, miss..


Son olarak,

Arkadaşlarım telefonumla dalga geçtiğinde ben;

Vegan Ol!

10 Mayıs - 10 Haziran arası vejetaryen olmaya karar vermiştim. Et sevmediğimden, ya da hayvan etini cinayet olarak gördüğümden değil.Şu duvar yazısını gördüm ve aklıma girdi. Bi denemek istiyordum en azından, empati derdindeydim sadece..  Ne çekiyorlar merak ediyordum.


Yapmaya çalıştığım şeyin zaten yapılmışı varmış bu arada. (Bknz: Medz Bahk)


Sonuç olarak bir hafta hiç et ürünü yemedim.


30 Mayıs 2014 Cuma

Nobran


nobran 
sıfat
sıfat Davranışı kaba, sert ve gönül kırıcı olan, nadan
"Kadın, seni sevmiş de konuşuyor oğlum, öyle nobran olma." - S. F. Abasıyanık

Bir reklam vardı, nobran nedir diye soruyor şıkları da veriyordu sonra A) futbolcu B)bir kuş türü falan gibi. 

O geldi aklıma durup dururken.

Sözlükte ne yazılmış diye baktım;" nobran; bir insanın yapması gerektiği şeyi yapması gerektiği anlarda değil de yapmaması gerektiği anlarda yaptığı bişeydir." demişler (incredible,2006). Fütursuz hayat tarzının olmazsa olmazıdır nobranlık.  Bir hayat görüşü.  Kaba ve kırıcı olabiliyorum eyvallah da, bu tanım biraz daha özelleştirdi bu durumu benim için. 

Sakin bir insanım, pek panik yapmam, ama bazen öyle saçma denebilecek şeylere panik yapıyorum ki; biliyorum da aslında yapılmaması gereken boşuna bir evham. Ama oluyor işte.

Yeni birimime geçtikten sonra, kısa sürede bir işi yetiştirmem istenmişti.

Ben de evden de çalışabilmek için projenin kaynak kodlarını kişisel mail adresime göndererek evden de çalışayım dedim. rarladım gönderdim, ancak .dll dosyası içerdiğinden dolayı gitmedi. Ben de şifre koyarak sıkıştırdım ve gönderdim.

Bir kaç ay sonra teftişe takılmış. 

Önce müdürüme anlattım durumu. Müşteri bilgisi değil sayfaların kaynak kodu dedim, o da teftiş kuruluna durumu anlatır bir cevap verdi. 

Ancak bir kaç hafta sonra bir müfettiş beni arayarak, incelemenin sürdüğünü ve sonucunda çeşitli aksiyonlar alınacağını söylediğinde; ilk önce ayak parmaklarımda hafif bir yusuflama hissettim. Dosyaların şifrelerini verip telefonu kapattığımızda tüm bedenimi bir yusuf kaplamıştı ki, sorma..

Sonuç, elbette bir şey olmadı.

Sadece no brain..