2 Mart 2011 Çarşamba

kader

Çok net anımsıyorum. İlkokul dördüncü sınıftaydım. Din dersinde kader ve kaza konusu işleniyordu. Hoca dedi ki; "Allah baba önceden yapılacak şeyleri biliyor! (baba demedi tabi, buba dedi) Zaten o istediği için o şeyleri yapıyoruz. Buna kader deniyor. Kaderimizde olan olayın gün gelip gerçekleşmesine de kaza denir." Çok kafam karışmıştı. Allah nasıl olurda bana ya da başkasına kötü bir şey yaptırırdı ki?

Yıllar geçmiş, ama din dersi ve ahlak bilgisi dersinin müfredatı, daha önemlisi de o dersi verenlerdeki kafa yapısı aynı olduğundan ortaokul-lise yıllarının bir din dersinde yine aynı şekilde yine aynı konu işlenmişti. İşte o gün biraz daha şekillendi aklımdakiler.

Şüphesiz ki; (ona) hep inandım, hep gazabından korktum ve en önemlisi hep şükrettim. Kimi zaman zayıfladı inancım, kimi zaman arttı. Ama hep vardı.(De ki) Neden olmasındı ki, gayet mantıklı sonuçta bir yaradanın varlığı.

Tanrı bizi korusun. Amin.

Hep şöyle düşünüyorum kader konusunda;

Bir tabloysa bizim hayatımız. Sadece ana hatlar belirlenmiş, ayrıntıları yapmamız için tanrı fırçayı da, tuvali de bize bırakmış. İşte buna inanıyorum.

Abidin mutluluğun resmini yapabildi mi hiç bilmiyorum. Ama ben kaderin resmini yapmayı başardım. işte o resim;

Bu fikirler olgunlaştıktan sonra, hatta yıllar yıllar sonra ingilizce bir şarkıda causes and consequences diye bir şey duymuştum. Nedenler ve sonuçlar demek. Kaderi kabul etmeyen bir kelime dizesi gibi duruyor. Ve çoğu zaman da haklı. Bir karar veririz ve sonucuna katlanırız. Kendi bacağımızdan asılır, kader diyemeyiz zira biz kendimiz etmişiz.

Hem öyle, hem değil. Hem serbestiz hem bağlı. Seçimlerimizde hep özgürüz, ama dönüp dolaşacağımız yer hep aynı. Hayatla ilgili alternatiflerimiz çok olsa da rotamız belli, hem de ilk başından. O yüzden mümkün olduğunca farklı yollara sapmakta yarar var gibi.

Tanrı bizi doğru yoldan saptırmasın. Amin!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder