21 Şubat 2011 Pazartesi

Müzik Bir Tarz Olayıdır

Okulumda almancı apartmanda yabancı
Bunları yaşamak inan ki çok acı
Okulumda almancı apartmanda yabancı
Bunu inkar eden yalağn çııaağ


Bilenler bilir. Türkiye'de bir ara kupon manyaklığı vardı. Gözü dönmüş gazeteler kuponla tencere-tava dışında devremülk tatil,binek otomobil hatta konser bileti bile vermişti. Cartel konserinin biletleri mesela.

ilk konserim değildi. Ama en önemli konserim ünvanını "Portishead" türkiyeye gelinceye kadar elinde bulunduracaktır.

Çocuk yaşta almancayla ve alman kültürüyle tanışıklığın verdiği gazla; bir yaşa kadar -ki bu da ergenlik yıllarına tekabül eder- kendimi yarı almancı hissetmişliğim vardır.

rep müzik eskiden şimdiki gibi değildi ki. mağma mamama mimimi mamimi mamimi.. severdim o zamanlar.. onları hala seviyorum gerçi. Cartel kesinlikle gençliiğimin grubudur. Cartel armalı eşofmanım hiç olmasa da, bol kıyafetler giyip, şapkamı yan takmasam dahi; seviyordum ulan! kime ne:)) Bol giyinmedim ama Grafiti yaptım. Şarkı sözü bile yazdım be kendi rap grubumla. Neydi ismi?? Heh; Otopsi

Müzik kültürüm de oluşmaya öyle başladı işte. Ama öncesi de var.

Cd yeni yeni çıkmıştı. Hiç görmemiştim mesela Cd'yi. Sadece "plak gibi ama aynalı bir şey" gibi bir tanım yapabilirdim cd için. Cd nerden çıktı şimdi derseniz de anlatayım. Bir ses vardı. Tarif edemediğim bir ses. Duyduğum ilk anda aşık olduğum; o sesin geçtiği, ismini bilmediğim yabancı şarkının radyoda tekrar çalması için sürekli zamanımı radyo başında geçirmeme sebep olan bir ses. Benim için sadece büyülü olan bir ses.

Radyo başında geçen sürede; o sesin geçtiği şarkı bir türlü çalmamasından sıkılarak, benden yaşça "biraz daha" büyük, ama daha görmüş geçirmiş teyzeme sordum.

Böyle bi şey var. Bu nedir dedim ve ağzımla bunu yaptım:
vışşşşşjjj jıfışıfı şıfı şıfı şıffıığğğğğjııfffff"
önce bir anlam veremese de gülerken; plakla yapılıyor o dedi.

Nasıl plakla ya? Zeki Müren'in sesi nasıl bu büyülü sese dönüşüyor? Uzay teknolojisiyle yapılan Cd olmasın o. Böyle aynalı falan. Sididir o sidi.
Diye içimden geçirdikten bir süre sonra Scratch ne demek onu öğrendim. O sıralara denk geliyordu sanırım cartel'le tanışmam.

Her ne kadar yarı almancı hissetsem de kendimi o zamanlar, Cartel'le tanıdığım Rap müziğin, protest kısmı değildi beni cezbeden. Hakan peker'in, Çeliğin, Tarkan'ın şarkılarından daha farklı bir şey vardı. Scratch pek yoktu ama daha farklı şeyler de vardı. Bass gitar vardı mesela. Ama insan çalıyor gibi değildi.

Sabah gazetenin kampanyası dahilinde Cartel'in Antalya konseri geldiğinde, o zamanlar sabah gazetesinde çalışan babamın müdahaleleri yüzünden konser için kupon biriktirememiştim. Biriktiremediğim gibi "ehh ben gidiyorum deyip" çıkıp gidecek durumda da değildim. Oturdum ağladım ben de. Ağladığımı gören babam, kendisinden beklenmeyecek bir performansla, sarı basın kartından aldığı güçle; aldı beni, konser alanına soktuğu yetmezmiş gibi, en önde nerdeyse sahnenin içinde, sub bassların dibinde bir yere götürdü. O gün ses dalgalarının gücüyle tanıştım işte...

Sonra Cartel dağıldı. 3 alt ekip kendi yollarında devam etti. O zaman bir şey daha öğrendim ki rap müziğinin bir de alt dalı vardı; Hip-Hop. Erci-e sağolsun tanışmama vesile oldu bu türle. Eğlenceliydi. kıpır kıpırdı. Ama sözleri kimi zaman gerekisiz gibiydi.



Hip-hop tanistim, evet dedim istedigim, dinlemekten zevk aldigim muzik tarzi sanırım bu. Çünkü insan neden sarki dinler ki; en nihayetinde duygularini harekete gecirmek icin. En hoppa yillarimda hiphopla tanismam, bu acidan kendi paralelligini olusturur. Ama erci-e sarkilari tam tatmin etmiyordu. Bunun bozuk turkceyle alakasi yok, öyle müziğe sözler yakışmıyordu. Ama nihayetinde rapi rep yapan sözleridir. Bunu Eminem ile anladığımda; "Bana sözsüz bir şeyler lazim" dedim.

Hande Yener'den daha erken tanistim elektronik muzikle. Icq'da msn'de hiç, dj crazy serseri xxx gibi önadlar kullanmadim. Ama sevdigim tarzi baskalarina dinletmeyi, ve o baskalariyla birlikte eglenme firsatlari buldum. Şöyle ki;

O, benden biraz büyük teyzem evlendi. Gerci sonra boşandı ama Mecni eniştem, benim her zaman takdir ettiğim biridir. Zaten halen daha görüşürüz.

Mecni Sanay; kendi ses-ışık-görüntü firmasında (mc), kendi yağıyla kavrulan biridir. Lise yıllarında yanına gidip gelirken sorgulayan kişiliğimin temellerini atmanın yanında, tonmaiterlik nedir? Disc jokey'lik nasıl yapılır eğitimlerini de aliyordum. Tabi cartel konserinde tanıştığım subwooferlarin ameleliğini uzunca süre yapmak vücut gelişimim için arti etki yaparken, ruhsal acidan ssbır testleri gibiydi. Önceden televizyondan gördüğüm kocaman kocaman mikserler, dev gibi kolonlar, pikaplar, cd playerlar..

Kıpır kıpır, hareketli, çıstaklı, elektronik altyapılı şarkıları seviyordum. Ama yine bu şekilde çıstaklı, ama dinlerken ilginç şekilde dinlendiren Chill Out tarzıyla tanışmam da aynı zamana tekabül eder.

Buddha-Bar ile;

Buddha bar serisine bu dönemde rastladım. Öyle mistik, öyle büyüleyici bir albümdü ki; Onun etkisiyle halen da hafızamdan silmek istediğim, utanarak andığım hareketlere sebep olmuştur.

Playback Music'teki o yönetici abinin ismini hatırlamyorum, ama Buddha-Bar cdlerini ben araklamıştım. Cam Pramit'teki fuar dönüşü yaptığım bu ahlak dışı olayın artık cezai yaptırımı kalmamış olabilir belki ama vicdani ağırlığı çoğu zaman beni eziyor, çok üzgünüm.

Kendimi tasavvufa verdim Mercan Dede dinledim.

Hareket lazım oldu Bomfunk Mc's dinledim.

Kurtis Mantronix, Fatboy Slim gibi aşmış dj'lerin varlığını öğrendim.

2001'de sözlükle tanıştım. Sourtimes.org'un sourtimes'ı nedir diye bir araştırma sonucunda portishead'le olan ilişkimiz başladı.

Gerçi sadece müzik tarzım değil, hayata dair bir çok fikirlerimin olgunlaşmasında kutsal bilgi kaynağının etkisi büyüktür, müteşekkirim.

Bir iki yıl sonra üniversiteye başlamamla apayrı bir hayatımın oluşu, benim kişisel gelişimimde, sözlük kadar etkilidir elbet.

Sonrasının bir kronolojisi yok.

Aphex Twin'le de tanıştım. Hatta fruity loops sağolsun taklit etmeye de kalktım da. Ama elbette pek başarılı olamadım. Bu benim tarzım değildi.

Bu hiç değildi; papi pağpii papbi çuğlooo

Abidik barlarda insanları, abidik şarkılarla eğledirmeye çalıştım. Beleş bira uğruna olmayacak şarkılar çaldım, neyse!

Pek başarılı bir disc jokey değildim. Zira yeteneğim yoktu sanırım müzik konusunda. Darbuka bile çalamam ki, ritm duygum yok. Ama dijital ortamlar işi kolaylaştırıyor tabi, BPM'i tuttur sonra koyver gitsin. Ama geçişse diceyliğin özü; süper geçişler yaparım, yapardım. Şaka bir yana. Bizim yaptığımız disc jokeylik falan değildi tabi. Öyle eğlendik kendi halimizde. Ne adamlar var be. Dj Tarkan mesela. Aşmış kişi, no smoking man!


Sırada süper insan jay-jay johanson'la tanışmam var.Gerçi ilk nerede, ne zaman ne şekilde karşılaştım hiç hatırlamıyorum. Kendisinesüper insan dedim de, insan demeye dilim varmıyor aslında. O kadar severim. Yaptığı müzikten ziyade, hayallerinin peşinden koşmasından dolayı hep en gözdem oldu kendisi.

Portishead'i dinletikten sonra "ben de böyle müzik yapmalıyım" diyerek mimarlığı bırakmış birisidir. Söylesenize; hangimizde var bu cesaret. Belki argümanları çok kuvvetliydi, ne bileyim; müzikal geçmişi, eğitimi, çevresi vesair. Tabi ki yetenekler bu konularda birincil etkendir. Ama en azından sevmediği, hatta yıllarca eğitimini aldığı işi "eyyh" diyip bir kenara atabilecek cesarette birisi.

Tarzın ne sorusuna "tiriphapçıyım aga ben!!" cevabını vermemin ikinci sebebi. Adamımsın ceycey!!

ve son söz;

trip-hop birdir, portishead onun kulu ve elçisidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder