2 Şubat 2011 Çarşamba

ulaşılmayanın değeri

İktisadın en önemli konusu; arz-talep dengesi. Bir şey ne kadar bolsa ucuzdur, değersizdir. Ama ne kadar az olursa, ulaşılamadığı için o kadar değerlidir. Peki hiç ulaşılamayan?

Aklımda bir tane konu, ve bunu anlatmaya çalışacağım üç hikayem var.
On Emir
tabu Fr. tabou
a. 1. din b. Kutsal sayılan bazı insanlara, hayvanlara, nesnelere dokunulmasını, kullanılmasını yasaklayan, aksi yapıldığında zararı dokunacağı düşünülen dinî inanç. 2. top. b. Tekinsiz. 3. sf. Yasaklanarak korunan (nesne, kelime, davranış).
Güncel Türkçe Sözlük
Musa peygamber, kavmini vaad edilmiş topraklara götürürken Tur dağına, vahiy almak için çıkar. Fakat Musa'nın uzun bir süre boyunca dağdan geri gelmemesi israiloğullarını telaşa düşürür. Zaten meyilli olan kavim, Samiri isimli birinin kışkırtmasıyla bir buzağı heykelciği yapar. Musa ellerinde 10 tane emirin yazdığı tabletlerle aşağı indiğinde bu duruma çok kızar. On emri okur ve Samiri'yi kovar. Sonra da yollarına devam ederler. O on emirin bir maddesi de "Put Yapmayacaksın" buyurur.

Tabunun cazibesi o topluluğun en zayıfını mı seçti, en cesurunu mu? Bilemedim. Ama hepimiz Samiri'yiz.
Arabesk
Arabesk yaşamları takdir ediyorum. Mazoşistlik bana göre değil, ama anlaşılabilir bir zevk olayı. İnsan aldığı zevki sürekli olarak arttırma yolunu arıyor hep. Bu uğurda kafasına torba geçirenler mi dersin (oha?), altınvuruşla biten hayatlar mı istersin. Arabesk yaşam da öyle işte, acıyı seviyorsan; sürdürebilmek için en uygun araç arabesk. Gözlemlerimde pek yanılmam(yürü git!), muhtemelen şöyle oluyor:

Yağız delikanlı aşık oluyor, hafif serseriliğe meyilli zaten. Kız bakmıyor tabi ona. Beğenmiyor, çirkin buluyor, korkuyor, ailesi karşı çıkıyor, abisi dövüyor. Ne bileyim; olmayınca olmuyor kısacası.

Sonrasında duvar yazılarından takip ediyoruz bu karşılıksız aşkın devamını. Oysa bir tutkuya dönüşmeden, ne bileyim ilk andan karşılığı olsaydı kimbilebilir; belki ancak bir hafta sürerdi o muhteşem platoniklik.
Merak kediyi öldürdü
Çok sevgili, aynı zamanda da rahmetli kedimiz Bambi'nin hikayesidir bu. İlginç hayvandı Bambi. Bambiden yola çıkarak genelleme yapıcam, ve bu sefer bu genelleme yanlış olmayacak, zira merak kediyi gerçekten de öldürüyor. (yaptım bile)

Bambi öküz gibi olmasına rağmen, kuru mama kutusunun sallandığında çıkan sesin geldiği yöne doğru, amcaoğlusu kaplan misali dört nala koşturan bir hayvandı. Lazerlere karşı zaafı olan, çoraplarla arası pek iyi olmayan kendi halinde bir iranlıydı.. Lavabonun içine kıvrılır, balkonun pervazında pervasızca gezerdi. Kelebekleri pek sevmiyordu bir de, peşinden koşturup gidiyordu mal gibi. Yakaladığını da görmedim hiç. Hatta bir gün yine balkon pervazında gezinirken boşluğa doğru atlamıştı. Neden? Kelebek gördü diye. Bu ona bile fazlaydı. Mantıklı davranıp atlamamalıydı oysa ki. Allahtan ben ordaydım da tuttum kolundan, çektim onu tam düşerken. Acılı bir süreçti benim için. Zira tırnakları çok can acıtıcıydı, ama o kurtuldu ya, ne önemi vardı ki???

Tabular tutkuya, tutkular acıya, acılar insana dönmeli ruhumda!


Bambi'nin tutkusuydu. Yağız delikanlının da. İkisi de Samiri'ye kurban gittiler. Çünkü onlar ulaşılmayanın peşinden koştular. Sonuç; Samiri kovuldu. Yağız delikanlı kendini duvar yazılarına verdi. Ve Bambi. Bambi'nin akıbetini bilmiyorum. Öldüğünü duydum en son. İçindeki kelebek sevgisi de ölmüştür muhtemelen onunla birlikte..

Sanırım anlatabildim.

Sevgiyle..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder